20 Eylül 2015 Pazar

KASABA’NIN KAVUNLARI VE TAVŞANLAR


    Şimdi yaz mevsiminin son günleri. Ovanın düzünde söğüt dalları son şarkılarını söylemektedirler. Fingirdeyen ayvalar aşk ile sararmaktadır. Kırıtan incirler kırmızı dudaklarıyla öpücükler dağıtmaktadırlar. Şimdilerde leylekler göç hazırlığındadır ve de
Kasaba ovasında uzun kulaklı tavşanlar son kelekleri ve kavunları kemirmek için cirit atmaktadır ortalıkta. Turgutlu’nun o meşhur avcıları da onların peşindedir.
   Kemirilen ve yok edilen Kasaba’nın kavunları. Francola ekmek gibi uzun, pürüzsüz, hafif yeşil, boyuna çizgili, ince kabuklu, kokulu ve de çok tatlı bu kavunların peşinden her yaz mevsimi tavşanlar kadar Kasabalısı, yabancısı onun tadından tat almak için koşuşturup durmuştur. Biliyorum birileriniz çıkıp Kasaba’nın eski kavunları yok artık diyecektir.

  1960’lı yılların başında Turgutlu’da büyük arazileri olan İtalyan kökenli bir tüccar olan Baltazzi ailesi bu kavunların tadının farkına varınca onları toplatıp toplatıp vagonlarla İzmir’e taşıtmıştır. Yine ayni yıllarda başka bir yabancı tüccar bu kavunların tohumlarını kurutup bir zarfın içinde Amerika’da bulunan Kennewick şehrine göndermiştir. Başka bir teze göre ise 1878 yılında Kasaba’ya gelen bir seyyah, ikram edilen kavunun tadını beğenince onların çekirdeklerini toplatıp bir zarfa koyarak Amerika’ya gönderir. Hangisi doğrudur bilinmez. Bilinen Kasaba kavunlarının yok olduğudur.



   Kasaba kavunu ilgili bir öykü:
Paris’te büyükelçi olarak bulunan ünlü Ahmet Refik Paşa, diğer yabancı ülke elçilerinin de katıldığı resmi bir yemeğe davet edilir. Yemekten sonra tatlı olarak kavun sunulur. Kavunların yanına da bıçaklar ve çatallar konulur. Oysa onun ülkesinde kavun kaşıkla yenmektedir. Paşa, gelen çatal ve bıçağı bir kenara koyup, garsondan kaşık ister. Kaşık getirilir, fakat o sert Fransız kavunlarını kaşıkla yemek ne mümkün! Büyük elçimiz, çatal ve bıçak yerine, kavunu kaşıkla yemeye çalışmasına diğer zevatın alaycı bir gülümsemeyle baktığını görünce, kaşığı bırakıp çatal ve bıçakla birkaç parça yer. Bir süre sonra benzer bir yemeği bu sefer kendi elçiliğinde düzenler. Masada diğer ülke elçileri de vardır. Ancak bu defa masada sulu Turgutlu kavunları vardır. Yemek sonrası sulu kavunlar elçilerin önüne sürülür. Paşanın dışındaki konukların önüne çatal bıçak konmuştur. Kavunlar geldiğinde paşa kaşığını yumuşak ve sulu Kasaba kavununa daldırıp kolaylıkla yer. Büyük elçi diğer davetlilerin kavunları çatal ve bıçakla döke saça yemeye çalışmalarını izler ve kıs kıs güler. Konuklar daha fazla dayanamayıp Ahmet Refik Paşa’dan özür dileyerek kaşık isterler.  Nerede o eski Kasaba kavunları?