22 Mayıs 2015 Cuma

KASABA’NIN ESKİ ÇARŞISINDAN FOTOĞRAFLAR





Kasaba’nın eski çarşısı neresiydi desem bilenler ya da eskiler her yer çarşıydı diyeceklerdir. Ve diyeceklerdir ki “eskiden Koza Pazarı ve çevresi kasabanın sanayi çarşısı gibiydi. Demircisi, kalaycısı, bakırcısı bıçakçısı semercisi vs. hepsi de buradaydı” Başka bir beyaz saçlı ise Kasabanın çarşısı:”Pazar Camiinin dört tarafından ibaretti. Caminin dört bir yanına serpilmiş dükkânlarda, her tür esnaf vardı. Bakkal, manav, kasap, nalbant, terzi, manifaturacı, hırdavatçı, köşker…
Kasaba’nın çarşından kimler gelip kimler geçmemiştir ki 1930’lu yıllarda Çarşının tek kuyumcusu İsmail Efendi’dir. Şeref Oteli’nin sahibi ise Hafız Ali’dir. Halaç Oğlu Hafız Bekir’in helva ve tahin imalathanesi vardır. En ünlü helvacı ise Ticaret Odası 2’inci Reisi Osman Nuri (Sümer)’dir. Bu tarihlerin önde gelen manifaturacıları Hacı Vefazade Şükrü, Nasuhzade Osman Nuri’dir. Önde gelen tüccarları ise Filibeli Hasan Fehmi, Hasan Şevki ve Haydar beylerdir. Rıza Bey ise Kasaba’nın tanınan tuhafiyecisi olup Ticaret odası başkanıdır.
      Anılara deşerseniz yine diyeceklerdir ki size: “Koza Pazarı’nın batı yönünde, Destici Bekir’in dükkânı vardı. Onun karşısında Paçacı İbrahim bulunuyordu. Destice Bekir’in çok güzel sesi vardı. Yanık sesiyle, Ramazan günlerinde Pazar Camii’nde ilahiler okurdu. Çok güzel ilahiler okuyan bir başkası da Katmercilerin Muzaffer ve kardeşi Hüseyin’di. Ramazan bayramlarında bunların üçü bir araya geldiğinde, Pazar Camii, ilahilerle çınlardı. Katmercilerin Muzaffer, ayni zamanda Kasaba’nın tellalıydı.”
Kasabanın eski çarşısı…   Bu çarşı ile ilgili hikâyeler, öyküler ve de bitip tükenmez anılar.
 1950’lilerde terziler eski köhne dikiş makinelerini atıp o tarihlerin meşhur “Singer” makinelerini terzihanelerine yerleştirirler. Bu tarihlerin meşhur Singer bayii Salim Kılınç’tır. Bu yılların en gözde sarrafı ise Reşat Akça’dır. Reşat Akça, Postane Sokak No 2’de dillerden düşmeyen iş yerini açar. Artık gelinlik kızlar, evlenecek damatlar takılarını buradan almaya başlarlar. Koca Hamam Kasaba’nın meşhur hamamıdır. Ne var ki Tahir Gülsoy, Dömeke Sokak’ta modern bir hamam yaptırınca iki hamamcı arasında kıyasıya bir rekabet başlar. Salih Akdemir, akşamcılar sevinsin diye eşeklerin bağlandığı iş hanına şarap imali için düzenleme yapmağa kalkınca ortalık karışır. Bazı kesimler “şehrin göbeğinde şarap mı üretilir” diye belediyeye şikâyette bulunurlar.
Bu şehrin çarşısında ve onun geçmişe uzanan yollarında bir ömür tüketen kişilerin hepsini rahmetle anıyoruz…

















21 Mayıs 2015 Perşembe

KASABA’NIN ESKİ ÇEŞMELERİ VE SEBİLLERİ

       Mezarlarından kalksa Kasabalıların ruhları bu şehrin sokaklarında dolaşsa; arasa çınar gölgelerindeki sebilleri, kurnalı çeşmeleri, yok olan kitabeleri, tuğraları, lüleleri ve de hanları mümkünü yok yanlış şehre gelmişiz diye geri dönerler geri…
     Bugünün konusu bir dönem Turgutlu’nun sokaklarını süsleyen bu şehrin meczupları sebiller, çeşmeler ve de Kasaba’nın kuyuları… Geçmişte şehrin sokaklarını şenlendiren o çeşmeler, sebiller ve kuyular kimi bir beyin emaneti, kimi bir ağanın, kimide bir voyvodanındır.
      Turgutlu’nun bilinen ilk kuyusu, Hacı Zeynel Camii yakınında Bey-Pınarı denilen mevkide açılır. Taa 1575 yıllarında. Kuyu, o dönemin beylerinden İskender b. Hızır tarafından açılıp köylülerin hizmetine sunulur. Ardından nice kuyular açılır Kasaba’nın geçmişe giden sokaklarında. Bunlardan birisi, Piyaleoğlu Ceddesi üzerinde bir dönem var olan Tahtalı Camiinin yanında, büyük çınarın dibinde ki Soğuk Kuyusudur. Diğeri, bir mahalleyi ismini veren Alankuyudur. Daha nice kuyular. Tatar Camiinin meydanını süsleyen çıkrıklı Derya Kuyusu, Saman Pazarı’nda Garip Kuyusu… Ve bir diğeri suyunun soğukluğu ile meşhur eski Üzüm Çarşısı’nda ki Cepli Kuyudur.
      Kasaba’nın eski kuyuları, belli ki yer konuuydular göklerin. Yağmurla akrabaydılar.  Ne zaman kapatılıp durdurdular? Ya da kim kesti o çıkrıkların ipini? Bilen yok.
       Kasaba’ya ilk su 1600’lü yılların ilk çeyreğinde o dönemin varlıklı kişisi Baltacı Mahmut Ağa tarafından künklerle getirilir şehre. Ardından çeşmeler kondurulur sokak köşelerine. Büyük çınar gölgelerine sebiller yaptırılır. Camilerin bahçelerine şadırvanlar iliştirilir. Kasaba suları, sebilleri ve kuyuları ile ünlenir.
 Zamanla yıpranan bu çeşmelerin ve de sebillerin bakımı ve onarımı için emeğe geçenlerden birisi Turgutlu’da uzunca dönem voyvodalık yapan Seyfi Oğullarından Yunus Efendi’dir 1826 yılında  yazılan vakfiyedeki şu cümleler o tarihlerin çeşmelerini, sebillerini şöyle dile getirir:
     “Gelirlerden hanın tamiri, han kapısındaki sebilin tamiri, (…)  dershane ile şadırvan tamiri, bundan başka bütün camilerde ve sokaklarda bulunan sebiller ve çeşmeler ile Kasaba yakınındaki vakfın kuyusu (…) kaldırımlar tamir edilecek fukaraya sadaka verilecek”
       Kasaba’nın eski sokak çeşmeleri ile ilgili bitip tükenmez öyküler, rivayetler anlatılır:
      “Bir sokağın köşesine yeni bir çeşme yapılmış başına da gümüş bir tas eklenmiştir. Ancak kitabesi yoktur. Oysa kitabesi olmayan çeşme, ismi olmayan adem demektir. Bir taşcı ustası önüne bir mermer çekip çeşmenin alın yazısını yazmak ister. Ahenkle vurur çekici. Ne yazdıysa başka harf çıkar. Yazıcı sebilin soğuk suyunu çarptıkça mermerin yüzüne mermer ikiye bölünür. Sonunda mermerci pes eder. O günden sonra çeşmenin adı   “Adem Çeşmesi” olarak anılır.”
       Kasaba’nın eski çeşmeleri ve delikanlı kızları ve de erkekleri!
Çeşmeden su almaya gelmesi mutlak olan sevgiliye görmek umuduyla delikanlılar beklermiş köşe başlarında. Kasabalı kızlar türküler terennüm edermiş çeşme oluklarında. Kasaba’nın çınar gölgelerindeki çeşmeleri, en son şarkılarını dağıtırken rüzgara, beyaz boyunlu güvercinler uzanıp taslardan su içermiş. Başı telli genç kızlar, çeşmenin suyunu serpermiş karşılık bulmayan kalplerinin üzerine. Yorgun düşen çocuklar, önce çeşmeye koşarlarmış.
    Sonra ne oldu? Sonra Kasaba’nın çeşmelerinden lüleler söküldü, taslar toplanıp götürüldü mechule.  














19 Mayıs 2015 Salı

KASABANIN KARA GÜNLERİ (KASABANIN İŞGALİ)


              İzmir İşgal edilmiştir. Kasaba’nın işgali yakındır. Bir kısım Kasaba ahalisi bu işgale kayıtsız kalırlar. Turgutlulu aydınlar ise galeyan halindedirler. Toplantı üstüne toplantı yapmaktadırlar. Belediye başkanı ve onun taraftarları Kasaba Redd-i İlhâk Heyet-i Milliyesi’ni oluştururlar. Bu gurup;
“Biz, Yunan hâkimiyetinde asla yaşamayız ve hayrımıza olsun ve hayatımıza yönelik tehlikelere son versin diye büyük devletlerden birini tercih ederiz” diyenlerdendir. Bunun yanında Kasaba Ahaliyi İslamiyesi ismi ile bir gurup daha ortaya çıkar.  Bu gurubunda diğerinden farkı yoktur. Onlarda İtalyan temsilciliğine çektikleri telgrafta şöyle diyeceklerdir:
“Bu havalinin Yunanistan'a veya Yunan işgal-i askerisine verilmesi bizi tûrâb-ı mahvına gömmektir. Keyfiyeti umum ahali nâmı tekrar protesto eder ve daima Türk hükümetinde veya bu olamazsa devlet-i muazzamadan birinin kontrolü altında müsterih yaşama ümidimizi henüz İcat' etmediğimiz adalet ve fahîmanelerinden heyecan ile istirham ve cevabınıza intizâr eyleriz”
 Başka bir gurup aydın ise Kasaba Müdafa-i Hukuk-i Osmaniye Cemiyeti’ni kurarlar. Bu gurubun ana düşüncesi tam bağımsızlıktır. Kasabalı aydınların yanında kadınlarda örgütlenirler. Turgutlu’da “Kasaba İslam Kadınları Cemiyeti’ni” kurarlar. 28 Mayıs 1919'da Kadınlar adına bir bildiri yayınlarlar.
Toplantıların yapıldığı ve Turgutlu’dan İzmir’e telgrafların çekildiği tarihlerde Yunan işgal kuvveti henüz Turgutlu’ya gelmemiştir ama Turgutlu’da her yer Yunan bayrakları ile süslenmiştir.
Manisa 26 Mayıs’ta işgal edilir. Manisa’nın işgali Kasaba halkını tedirgin eder. Umutsuzluğa düşürür. Manisa Mutasarrıfı Hüsnü Bey’in Yunan birliklerine karşı koymamaları yönünde uyarıları da etkili olmalı ki Turgutlu’nun işgalinde gereken direniş gösterilmez. 29 Mayıs günü Kaymakam Bey, Belediye Başkanı, meclis üyeleri başta olmak üzere, birçok kişi Yunan kuvvetlerini karşılamak üzere Nif Çayı’na giderler. Bunun sonucu olarak, Manisa’yı işgal eden Yunan kuvvetlerinin bir taburu ile Kemalpaşa üzerinden gelen Yunan 5’inci Alayı’na bağlı yunan birlikleri Kemalpaşa Ovası boyunca ilerleyerek, 29 Mayıs 1919 günü tek kurşun atmadan Turgutlu’ya girerler.
Yunan ordusunun Kasaba’ya gelişi ile beraber burada yerleşik Rumlar sokaklarda zafer takları kurarlar, kiliselerinde kutlama ayinleri yaparlar. Turgutlu’yu işgal eden ve buraya yerleşen Yunanlılar ise işgalden hemen sonra Kasaba’da sıkıyönetim ilan ederler. Gece saat 21.00 den sonra sokağa çıkma yasağı koyarlar. Bütün resmi binalara Yunan bayrağı çekip şehrin giriş çıkışlarını denetim altına alırlar. Böylece Turgutlu’da kara günler başlar.
Yunan birliğinin Turgutlu’ya girişini tanıklık etmiş olan Niyazi Dinçsoy, o günleri şöyle anlatır:
“Babam, Rüştiye Okulu’na yakın dükkânı olan belediye meclis üyesi Hiristo’dan Yunan askerlerinin Kasaba’ya doğru geldiklerini öğrenmiş. Telaş içinde eve geldi. Hiristo’nun Yunan güçlerini karşılamağa gidecekler arasında olduğunu, Kasaba’nın ileri gelenlerinin de işgal komutanına “Ekmek ve tuz” götüreceklerinin yaygın bir söylenti olarak anıldığını bir üzüntü içinde anlattı. 28 Mayıs günü sabahın erken saatlerinde Dutlu Çarşı Meydanı’na gelen tellal “Herkes evine gitsin, kimse sokağa çıkmasın” diye ilan yaptı. 29 Mayıs Perşembe günü Yunan birlikleri, “Bodos” adlı Rum’un fabrikasının sireni, kiliselerin çanları altında Kasaba’ya girdiler. O gece Yunan askerleri sokaklarda süngüleri takılı olarak devriye gezileri yaptılar.”
Mustafa Kemal, Turgutlu’nun işgal edildiğini, 31 Mayıs 1919 tarihinde, bölgenin örgütlenmesi ve direnişi için görevlendirilen Miralay Bekir Sami Bey’in gönderdiği oldukça uzun bir telgraftan öğrenir. Mustafa Kemal’e ulaştırılan şifreli telgrafın bir bölümü şöyledir:
“Erzurum 9. Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine;
(...) Manisa çarpışmasız olarak 25.05.1919’da Yunan eline geçti. Manisa’daki Yunan alayının bir taburu orada kalmış, diğerleriyle 29 05. 1919 günü Turgutlu, Rum ahalinin alkışları arasında işgal edilmiştir.
17. Kolordu Kumandanı Miralay Bekir Sami
Batıda bazı kasabaların ve bunun yanında Turgutlu’nun çarpışmasız Yunanlılara teslim edilişi muhakkak ki Mustafa Kemal’i üzmüş olmalı. Ancak O ümitsizliğe düşmez. 9 Haziran 1919 tarihinde Havza’dan Bekir Sami Bey’e şu cevabı gönderir:
Eşme’de 17. Kolordu Kumandanlığına;
“Vaziyetinizi bildiren şifrenizi elemle okudum. Gaflet ve teşkilatsızlığın bu kadar tüyler ürpertici sonuç verdiği anlaşılmışsa da ümitsizliğe düşeceğimiz zaman değildir. (...) Kısa sürede ülkeyi düzenli ve güçlü bir teşkilata kavuşturmak zorundayız. (...) Vaziyetinizden ve o taraflar teşkilatı milliyesinden sık sık bilgi vermenizi rica ederim.”         

                       9 Ordu Müfettişi Mirliva (Tuğgeneral) Mustafa Kemal”
Kaynakça:
- Cahit Çaka, Tarih Boyunca Harp ve Kadın, Ank. 1948, s. 41-42
 - Leyla Kaplan. Cemiyetlerde ve Siyasi Teşkilatlarda Türk Kadını. S 39. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 1998.
 - Mevlüt Celebi. Saruhan Sancağında İzmir’in İşgaline Gösterilen Tepkiler. Ege Üniv. Fen Ed. Fakültesi, Tarih İnceleme Dergisi Aralık 2005. S 28, 29,
- Mevlüt Celebi. Saruhan Sancağında İzmir’in İşgaline Gösterilen Tepkiler. Ege Üniv. Fen Ed. Fakültesi, Tarih İnceleme Dergisi Aralık 2005. S 28, 29,
 - Teoman Ergül. Turgutlu’nun Kısa Tarihi S. 6, 7.
 - Mustafa Turan. Yunan Mezalimi. Atatürk Araştırma Merkezi Ankara 1999. S 187
 - Talat Yazman. Türkiye’de Yunan Vahşet  Ve Soykırımı Girişimi. Genel Kurmay Basım Evi, 1994. S 150, 151.

- Dr. Niyazi Dinçsoy. Turgutlu’nun Dramı.