22 Ağustos 2015 Cumartesi

KASABA’NIN ESKİ SOKAKLARI…

     Bugün size anılarınızı süsleyen eski Kasaba sokaklarından bazılarını gezdirelim istedik. Bu sokakların hepsinin başı Kozapazarı’na açılır. 
    Biliyoruz ve sizde biliyorsunuz artık o sokaklarda birçok şey yok oldu. Bisikletle gezdiğin İstasyon Caddesi, kendine özgü Kasaba mimarisinde yapılmış kerpiç evler, ikinci, üçüncü sınıf şarkıcıların ya da sönmüş yıldızların gelip konser verdiği Sevinç Parkı ya da Üzümcüler Çarşısı ve onun etrafını çevreleyen fırıncılar, terziler, orta kahve, köşe kahve? Hepsi ama hepsi geride kaldı. Koca Memeş’in terzisi, babıçcısı, halvecisi?… Semerci Ali usda? Nerde efendi görünümlü saraç Muharrem. Hani nalbant Ali rıza Kündük, Tenekeci Osman ve niceleri… Artık yok!.. Devran döndü her şey değişti. Koza Pazarı’na bir dönem kurulan eski pazarlar, demirciler, lehimciler, babıçcılar ve de semerciler… Şimdi çoğu yok olup gitti. Onlardan geriye yalnızca anılar ve gölgeler kaldı. Ve onun için deriz ki Kasaba’nın bu eski sokaklarında bir daha gezinin. Devran döndü her şey değişti. Koza Pazarı’na bir dönem kurulan eski pazarlar demirciler, tenekeciler, babıçcılar, yağ peynir hali, zahire pazarı, hanlar ve hamamlar bir dönem onların mekanıydı bir dönemde bizim mekanlarımız oldu. Şimdi çoğu yok olup gitti. Onlardan geriye yalnızca anılar ve gölgeler kaldı. Onun için deriz ki bir daha gezin bu eski sokakları…


Halk Fırkası binası






Piyaleoğlu Caddesi









TURGUTLU'DA KURUYAN BİR ÇINARIN ÖYKÜSÜ.

      Bu darbımesel Çınarlı Kahvenin önünde kurumuş bir çınarın hikâyesidir. Kasaba’da büyülü bir değirmende kör bir ozan, gelenlere iki çınarın aşklarını ve zulmünü anlatır. Sağlam gözüyle de bakarak oturanlara bazan, değirmen taşına eşlik edip bir yanık uzun hava tutturur bu ozan. Bazen da Abidin isimli bir küçüğü yanına çağırıp, Kasaba’nın bilinmeyen öykülerini anlatır.
    Abidin Taşan bu ozandan dinlemiştir kuruyan çınarın aşkını ve de öyküsünü:
  “Baltacı Mahmut Ağa, Tmolos Dağı’ndan Gediz’e ulaşan suların bir kısmını Kasaba’ya doğru çevirince, birden yamaçların etekleri yeşillenir. Kasaba’nın voyvodası Karaosmanoğlu Mustafa Ağa da buna fırsat bilip, Selvili Tepeden başlayan su değirmenlerini aralıklarla çayın kenarlarına kondurur. Bir değirmende Çınarlı Kahve’nin karşısına kurulur. Değirmene gelenler gölgesinde soluksan diye, Mustafa Ağa’nın adamları akan suyun kenarına bir de çınar dikerler. Gel zaman git zaman boy verir çınar. Kasaba’da hükmü bitince Karaosmanoğulları’nın bu kez Rumlara kalır değirmenler. Onlarda suyun bu tarafına bir çınar dikerler. Büyük çınar suyun karşı kıyısındadır, küçük çınar bu kıyıda. Birbirlerine küçük çay kadar yakın ama bir çay kadar da uzaktırlar. Onlar sadece birbirlerini görür, sever, özler ve isterlermiş. Her baharda ikisi de süslenir, kışın soyunurlarmış. Onların ikisinin de süslenmeleri aşktandır. Sararıp solmaları ise ayrılıktan. Tek dilekleri vardır kavuşmak. Her ikisi de kavuşmak adına hayaller kurarlar. Hele baharda esen rüzgârlar onların aşklarını taşır, gölgeleri ise titrek sularda buluşup aşk nameleri yaşatırmış. 1956’da yeni bir yol için devrilince koca çınar, genç olanı acıyla inlemiş. Küsmüş hayata. Bir sızı kaplamış bedenine. Ve o günden bu güne genç çınar ne baharlarda yeşillenmiş nede güzün yapraklarını dökmüş. Kurudukça incelmiş, inceldikçe kurumuş.”
    Bir aşk uğruna kuruyan bu çınar hala orada durmakta. Yolunuz Çınarlı Kahveye düşerse, o kurumuş çınarı görüp, bir zamanlar buralarda var olan suları, değirmenleri ve de çınarları hayal edin.