Mezarlarından
kalksa Kasabalıların ruhları bu şehrin sokaklarında dolaşsa; arasa çınar
gölgelerindeki sebilleri, kurnalı çeşmeleri, yok olan kitabeleri, tuğraları,
lüleleri ve de hanları mümkünü yok yanlış şehre gelmişiz diye geri dönerler
geri…
Bugünün
konusu bir dönem Turgutlu’nun sokaklarını süsleyen bu şehrin meczupları
sebiller, çeşmeler ve de Kasaba’nın kuyuları… Geçmişte şehrin sokaklarını şenlendiren
o çeşmeler, sebiller ve kuyular kimi bir beyin emaneti, kimi bir ağanın, kimide
bir voyvodanındır.
Turgutlu’nun bilinen ilk kuyusu, Hacı
Zeynel Camii yakınında Bey-Pınarı denilen mevkide açılır. Taa 1575 yıllarında.
Kuyu, o dönemin beylerinden İskender b. Hızır tarafından açılıp köylülerin
hizmetine sunulur. Ardından nice kuyular açılır Kasaba’nın geçmişe giden
sokaklarında. Bunlardan birisi, Piyaleoğlu Ceddesi üzerinde bir dönem var olan
Tahtalı Camiinin yanında, büyük çınarın dibinde ki Soğuk Kuyusudur. Diğeri, bir
mahalleyi ismini veren Alankuyudur. Daha nice kuyular. Tatar Camiinin meydanını
süsleyen çıkrıklı Derya Kuyusu, Saman Pazarı’nda Garip Kuyusu… Ve bir diğeri
suyunun soğukluğu ile meşhur eski Üzüm Çarşısı’nda ki Cepli Kuyudur.
Kasaba’nın eski kuyuları, belli ki yer
konuuydular göklerin. Yağmurla akrabaydılar.
Ne zaman kapatılıp durdurdular? Ya da kim kesti o çıkrıkların ipini?
Bilen yok.
Kasaba’ya ilk su 1600’lü yılların ilk
çeyreğinde o dönemin varlıklı kişisi Baltacı Mahmut Ağa tarafından künklerle
getirilir şehre. Ardından çeşmeler kondurulur sokak köşelerine. Büyük çınar
gölgelerine sebiller yaptırılır. Camilerin bahçelerine şadırvanlar iliştirilir.
Kasaba suları, sebilleri ve kuyuları ile ünlenir.
Zamanla
yıpranan bu çeşmelerin ve de sebillerin bakımı ve onarımı için emeğe
geçenlerden birisi Turgutlu’da uzunca dönem voyvodalık yapan Seyfi Oğullarından
Yunus Efendi’dir 1826 yılında yazılan vakfiyedeki
şu cümleler o tarihlerin çeşmelerini, sebillerini şöyle dile getirir:
“Gelirlerden
hanın tamiri, han kapısındaki sebilin tamiri, (…) dershane ile şadırvan tamiri, bundan başka
bütün camilerde ve sokaklarda bulunan sebiller ve çeşmeler ile Kasaba
yakınındaki vakfın kuyusu (…) kaldırımlar tamir edilecek fukaraya sadaka
verilecek”
Kasaba’nın eski sokak çeşmeleri ile ilgili
bitip tükenmez öyküler, rivayetler anlatılır:
“Bir sokağın köşesine yeni bir çeşme
yapılmış başına da gümüş bir tas eklenmiştir. Ancak kitabesi yoktur. Oysa
kitabesi olmayan çeşme, ismi olmayan adem demektir. Bir taşcı ustası önüne bir
mermer çekip çeşmenin alın yazısını yazmak ister. Ahenkle vurur çekici. Ne
yazdıysa başka harf çıkar. Yazıcı sebilin soğuk suyunu çarptıkça mermerin
yüzüne mermer ikiye bölünür. Sonunda mermerci pes eder. O günden sonra çeşmenin
adı “Adem Çeşmesi” olarak anılır.”
Kasaba’nın eski çeşmeleri ve delikanlı
kızları ve de erkekleri!
Çeşmeden su
almaya gelmesi mutlak olan sevgiliye görmek umuduyla delikanlılar beklermiş
köşe başlarında. Kasabalı kızlar türküler terennüm edermiş çeşme oluklarında. Kasaba’nın
çınar gölgelerindeki çeşmeleri, en son şarkılarını dağıtırken rüzgara, beyaz
boyunlu güvercinler uzanıp taslardan su içermiş. Başı telli genç kızlar,
çeşmenin suyunu serpermiş karşılık bulmayan kalplerinin üzerine. Yorgun düşen
çocuklar, önce çeşmeye koşarlarmış.
Sonra ne oldu? Sonra Kasaba’nın
çeşmelerinden lüleler söküldü, taslar toplanıp götürüldü mechule.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder