Kasabalıların sevdaları da, türküleri de az sulu rakı gibidir. İçtikçe vurur, vurdukça hüzünlendirir. Bu şehrin
sevdaları da, türküleri de sokaklarına ve de caddelerine benzer. Caddeleri
aşklara uzanır, sokaklarında türküler söylenir.
Turgutlu
Türküleri ve sen Kasaba; senin sokaklarında gezmekte zordur, senden ayrı
kalmakta. Senden nefret etmek çok kolay. Seni sevmekse Cehennemden bin beter. Sen
ki en çok sevenini aldatırsın, en çok sevenini üzersin hiç acımadan. Senin her
sokağın yalnızlığa uzanır. Senin türkülerin bile dert yüklüdür, bir dinleyene
bin ah çektirir.
Kasaba’nın
türküleri var ya türküleri, hani o “Avşarla / Derbent Arası” türküsü, insanın yüreğini yakan, insanı alıp eski
aşklarına götüren, dinleyene bir damla gözyaşında boğduran türkü. Hiç
dinlediniz mi bu Kasaba türküsünü?
Ya da “Yandım Ayşem’i” ? Unutulan sevgilileri hatırlatan türküyü dinlediniz mi? Bırakıp gidenler adına derlenmiş bu sevda yüklü türküyü dinlediniz mi?
Aslında Kasaba’nın türküleri
de evleri de acı doludur, bu şehrin gençlerinin nice gözyaşları taşar bir sevda
uğruna pencerelerinden. Niceleri gerçeklerini saklar da geceleri gözyaşlarına
boğulup kendi acısına ağlar.
Hele de, bir düğün alayının “Gelin Bindi” havası ortalığı inletirse, hüzünlenir Kasaba’ın bütün sokakları ve o gün her bir köşede bir sevda hikâyesi anlatılır. Ama bu şehrin insanları, kendi türküsünü söyler de bilmez bu türkünün Kasaba’nın ezgisi olduğunu. Bu şehrin insanları, dost sohbetlerinde kahvenin en tellisini, çayın daha bir demlisini içer, kalkıp arkasından “Hovarda Zeybeği’ni oynar, “Onyedi Benli’yi”, “Yörük Ali’yi” oynar da, bilmez bu havaların kasaba’nın havası olduğunu.
Nedendir bilinmez, bu şehrin düğünlerinde önce
hüzünlü şarkılar okunur. Ardından ortalık cümbüşe döner, sonra birileri çıkar
“Koca Arap Zeybeği’ni oynar,” “İki
Parmak Zeybeği’ni”, “Çaktım Çaktım’mı” oynar. Oynar da, bilmez o yere diz
vurmaların, dönüp dönüp el vurmalarının kaynağı bu şehrin zeybeği olduğunu.
Bir
gün bir düğünde, ortaya birisi çıkıp, beş parmağını havaya kaldırıp, öbür
avucuyla bir daire çizerek hüzünlü bir havanın eşliğinde bir zeybek
oynarsa, arada
bir de topuklarını yere sertçe vurursa, sakın bu zeybek havasını da bilmiyoruz
demeyin. Bu hava, Turgutlu yöresinin “Atatürk Zeybeği’”dir.
Bu şehrin, bu hüzünlü Kasaba insanlarının
hayatları vardır anlatamadıkları, bir de tek başına kalınca yaşadıkları…
Geceleri ikiye bölüp acıklı şarkılar, türküler söyledikleri vardır. Ve bu
kentin insanları kendi hikâyesini en acıklı sanır. Oysa türkülerin en acıklısı,
hikâyesi en hüzünlüsü “Alimin Evleri” türküsüdür. Bu Kasaba türküsünde yaşanır
ayrılıkların en divanesi, en şahanesi.
Alimin evleri tepe başında,
eniştemin evi yanı başında.
Oy alim, alim haydarım alim,
dönenin oğlu da güllünün yâri
paydos'un soyu aslanım alim.
(paydos'un soyu civanım alim)
Alinin evleri yaylaya göçtü,
yayla dönüşte de yol ayrı düştü.
Oy alim alim haydarım alim,
dönenin oğlu da güllünün yari,
paydos'un soyu aslanım alim.
eniştemin evi yanı başında.
Oy alim, alim haydarım alim,
dönenin oğlu da güllünün yâri
paydos'un soyu aslanım alim.
(paydos'un soyu civanım alim)
Alinin evleri yaylaya göçtü,
yayla dönüşte de yol ayrı düştü.
Oy alim alim haydarım alim,
dönenin oğlu da güllünün yari,
paydos'un soyu aslanım alim.
Halil Çokyürekli ve İbrahim
Acet’in yüreklerine sağlık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder