1 Aralık 2015 Salı

KASABA’NIN SEVDALARI VE TÜRKÜLERİ

      Kasabalıların sevdaları da, türküleri de az sulu rakı gibidir.  İçtikçe vurur, vurdukça hüzünlendirir. Bu şehrin sevdaları da, türküleri de sokaklarına ve de caddelerine benzer. Caddeleri aşklara uzanır, sokaklarında türküler söylenir.
    Turgutlu Türküleri ve sen Kasaba; senin sokaklarında gezmekte zordur, senden ayrı kalmakta. Senden nefret etmek çok kolay. Seni sevmekse Cehennemden bin beter. Sen ki en çok sevenini aldatırsın, en çok sevenini üzersin hiç acımadan. Senin her sokağın yalnızlığa uzanır. Senin türkülerin bile dert yüklüdür, bir dinleyene bin ah çektirir.
     Kasaba’nın türküleri var ya türküleri, hani o “Avşarla / Derbent Arası” türküsü,  insanın yüreğini yakan, insanı alıp eski aşklarına götüren, dinleyene bir damla gözyaşında boğduran türkü. Hiç dinlediniz mi bu Kasaba türküsünü?



     Ya da “Yandım Ayşem’i” ? Unutulan sevgilileri hatırlatan türküyü dinlediniz mi?  Bırakıp gidenler adına derlenmiş bu sevda yüklü türküyü dinlediniz mi?
    Aslında Kasaba’nın türküleri de evleri de acı doludur, bu şehrin gençlerinin nice gözyaşları taşar bir sevda uğruna pencerelerinden. Niceleri gerçeklerini saklar da geceleri gözyaşlarına boğulup kendi acısına ağlar. 

     
    Hele de, bir düğün alayının “Gelin Bindi” havası ortalığı inletirse, hüzünlenir Kasaba’ın bütün sokakları ve o gün her bir köşede bir sevda hikâyesi anlatılır. Ama bu şehrin insanları, kendi türküsünü söyler de bilmez bu türkünün Kasaba’nın ezgisi olduğunu. Bu şehrin insanları, dost sohbetlerinde kahvenin en tellisini, çayın daha bir demlisini içer, kalkıp arkasından “Hovarda Zeybeği’ni oynar, “Onyedi Benli’yi”, “Yörük Ali’yi” oynar da, bilmez bu havaların kasaba’nın havası olduğunu.
      Nedendir bilinmez, bu şehrin düğünlerinde önce hüzünlü şarkılar okunur. Ardından ortalık cümbüşe döner, sonra birileri çıkar “Koca Arap Zeybeği’ni oynar,”  “İki Parmak Zeybeği’ni”, “Çaktım Çaktım’mı” oynar. Oynar da, bilmez o yere diz vurmaların, dönüp dönüp el vurmalarının kaynağı bu şehrin zeybeği olduğunu.
     Bir gün bir düğünde, ortaya birisi çıkıp, beş parmağını havaya kaldırıp, öbür avucuyla bir daire çizerek hüzünlü bir havanın eşliğinde bir zeybek oynarsa,    arada bir de topuklarını yere sertçe vurursa, sakın bu zeybek havasını da bilmiyoruz demeyin. Bu hava, Turgutlu yöresinin “Atatürk Zeybeği’”dir. 

        Bu şehrin, bu hüzünlü Kasaba insanlarının hayatları vardır anlatamadıkları, bir de tek başına kalınca yaşadıkları… Geceleri ikiye bölüp acıklı şarkılar, türküler söyledikleri vardır. Ve bu kentin insanları kendi hikâyesini en acıklı sanır. Oysa türkülerin en acıklısı, hikâyesi en hüzünlüsü “Alimin Evleri” türküsüdür. Bu Kasaba türküsünde yaşanır ayrılıkların en divanesi, en şahanesi.

Alimin evleri tepe başında,
eniştemin evi yanı başında.
Oy alim, alim haydarım alim,
dönenin oğlu da güllünün yâri
paydos'un soyu aslanım alim.
(paydos'un soyu civanım alim)

Alinin evleri yaylaya göçtü,
yayla dönüşte de yol ayrı düştü.
Oy alim alim haydarım alim,
dönenin oğlu da güllünün yari,
paydos'un soyu aslanım alim.

 Halil Çokyürekli ve İbrahim Acet’in yüreklerine sağlık.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder